Her şirketin kendine saklamak istediği ticari sırları, stratejileri ve rekabet avantajı sağlayan dataları var ve bunları kendine saklamayı istemesinden daha doğal bir şey yok. Kurumsal şeffaflık da zaten şirketle ilgili tüm verileri sevimli bir bukete sararak yanında bir paket likörlü çikolatayla kamuya açmaktan ibaret değil.
Rakip varlığı, şirketleri şeffaflıktan uzaklaşmaya iten başlıca çekince. Bir diğer neden ise biraz daha kişisel; şirketin işleyişinden kaynaklanan hatalar, şirketin zayıf yönlerinin gizlenmek istenmesi ve görünür olması pek tercih edilmeyen finansal sorunların yatırımcı ve paydaşların güvenini sarsma ihtimali.
Öte yandan hangi sektörde ve ne tür bir modelle çalışıyor olursa olsun, şirketlerin kurumsal yönetim planlarında eksikler var. Özellikle gelişmekte olan piyasalardaki şirketlerin yönetim kurullarının ve bunu denetleyecek olan denetim kurullarının işlerinde tam bağımsız olmaması ve etkinliklerinin kısıtlılığı kurumsal kültürün içine şeffaflığın yerleşmesinin önündeki dikkat çekici bir engel. Bu kısıtlı hareket alanı da, şirketlerin yalnızca arzu ettikleri ve imajlarını güçlendirip parlatacakları verileri halka açmaları eğilimini güçlendiriyor.
Mevzuatın finans ve finans dışında kalan bilgilerin nasıl ve hangi şekilde paylaşılacağını gösterecek ve bunların nasıl okunup değerlendirilmesi gerektiğini anlatacak şekilde geliştirilmemiş olması önemli bir başlık.
Kabul etmek gereken en önemli şey, şeffaflaşmanın kendiyle birlikte bir maliyeti de beraberinde getireceği; bürokratik işleri henüz saymadım bile. Şeffaflık için gerekli olan kapsamlı raporlama işleri, gerçekleşmesi gereken denetimler, bilgi paylaşımının sürekli ve açık hale getirilmesi KOBİ’lerin kaynaklarını ve zamanlarını alacak.
Hangi türde olursa olsun bir organizasyonun şeffaflaşmasının, etik sorunları ve yolsuzlukları ortaya çıkaracağını, çözülmesi gereken sorunları belirginleştireceğin ve şirketi yönetenleri yaptıkları işlerle ilgili hesap vermeye zorlayacacağını göz ardı etmemek önemli.
