Şehir planlaması yaparken daha fazla düşünmemiz gereken bir konu var: şehir havalimanları.
Değişip dönüşen seyahat etme alışkanlıklarımıza bağlı olarak artık karayoluyla ulaşım kadar havayoluyla ulaşımı da planlarımıza dahil etmemiz gerekirken biz ne yapıyoruz; var olan şehir havalimanlarını kapatıyoruz.
Kentler büyüyor ve bu, önüne geçemediğimiz bir gerçek. Göç olgusu tarihin her devrinde vardı ve öyle görünüyor ki olmaya da devam edecek.
Bu sefer olaya bambaşka bir tarafından bakmak istiyorum, şehir havalimanlarının tarafından. Bu yazıyı yazmaya karar vermemi sağlayan şey, İzmir’den Mersin’e gitmek için ödemem gereken bilet parasına Paris’e bilet alabileceğime dair attığım bir Tweet’e, arkadaşımın verdiği “en azından havalimanımız var” yanıt oldu.
Adana’da da bir zamanlar bir şehir havalimanı vardı, Şakirpaşa; ADA. Adana’nın yanısıra Tarsus, Mersin, İskenderun, Osmaniye, Kilis hatta zaman zaman Gaziantep’e giden / bu şehirlerden gelen yolculara da hizmet verirdi.
Çok yönlü bir işleviyle havalimanı
Havalimanlarının artık yalnızca uçakların inip kalktığı yerler olarak düşünmemek lazım. Hangi ölçekte olursa olsun havalimanı demek, ulaşılabilirlik ve mobilite bağlamında şehir ekonomisine doğrudan katkı demek; kriz anlarında hızlı müdahale demek…
Hatta benim gibi havalimanında geçen hikayelerin hayalini kuran, uçağa olması gerekenden bir kaç saat önce gidip (örneğin sabah beşteki uçuş için gece on ikide havalimanında olmak gibi) orada vakit geçirmeyi seven ve not defterini karıştıran insanlar var.
Havalimanında olmak ve uçakla bir yere gitmek, değişen havayolu yolcusu profiline rağmen halen çok özel ve farklı bir yerde duruyor ve özel bir ilgi ile özen gerektiriyor.
Özellikle son on yılda, dışarıdan bakıldığında çok garip görünen fakat bir şekilde normalleştirmeyi başardığımız bir takım havacılık reaksiyonları aldık ülke olarak.
Bunlar konusunda şaşkınım, fakat elimden gelen bir şey şu an için yok.
Dikkat çeken en önemli iki aksiyondan ilki, İstanbul’daki Atatürk Havalimanı’nın (ATA) devre dışı bırakılıp sanki sağında solunda başka boş alan yokmuş gibi, daha önce koca koca uçakların konup kalktığı pahalı pistlerin tam ucuna çeşitli yapıların, spor sahalarının ve bir hastanenin kondurulması oldu. O pistlere uçak inemesin demenin bir başka şekli bu bence.
Diğer ise Yenice’de, Çukurova havalimanının devreye girişiyle birlikte Adana’daki Şakirpaşa Havalimanı’nın (ADA) devreden çıkışı.
Dediğim gibi, çok şaşkınım.
Bu havalimanlarının ikisi de içinde bulundukları şehirlerin tam merkezinde, toplu ulaşıma entegre ve uluslararası uçuşların da gerçekleştiği kapılardı. Büyük uçaklara da çok rahat bir şekilde inip kalkıyordu; 777 ve 747’lerden bahsediyorum.
Herşeyi hallettin sıra ATA ile ADA’ya mı geldi diyecek olursan eğer evet, bunları konuşmak için bence geç bile kaldım.
Şehir havalimanı konsepti
Şehir havalimanları dünyanın her kıtasında var. Hızlı iniş biniş ve kısa mesafeli havayolu seyahatleri için şehir havalimanları havacılığın sağladığı en pratik yollardan biri. Londra biraz London City (LCY) olduğu için Londra, Paris Le Bourget (LBG) olduğu için biraz da Paris, Madrid Bajaras (MAD) şehre yakın olduğu için biraz da Madrid.
Hatta Adnan Menderes (ADB) ve Sabiha Gökçen (SAW) hemen şehrin yanıbaşında / içinde olduğu için bir tür bölgesel /şehir havalimanı özelliğini taşıyor ve yakın illerden gelen / illere giden yolcular bu terminalleri kullanıyor.
SAW için bir tür cep otogarı da diyebiliriz, fakat bunu başka bir yazıya bırakalım.
Şehir havalimanları, KOBİ’lerin olduğu bölgelerde devreye girdiğinde şehrin ve şehirde kurulu olan işletmelerin de bölgesel rekabeti güçlendiren en önemli avantajlardan biri haline gelir. Pandemiden sonra düşüş görülse ve toplantı alışkanlıkları ağırlıklı olarak online’a kaymış olsa da, fiziksel olarak bir şeyler üreten insanlar, halen kendi aralarında ziyaretleri sürdürüyor.
RyanAir gibi havayolları bu tür havalimanlarına inerek hem iniş-biniş süresini kısaltıyor hem de maliyetlerini düşürüyor; aynı zamanda bölgeleri kalkınmasına destek oluyor.
Avrupa’da ve Amerika’da ana havayoluna bağlantı / besleme sağlayan bir sürü küçük havayolu bu şehir havalimanlarından tarifeli seferlerle büyük havalimanlarına uçarak insanların seyahat süresini kısaltıyor. Benim bildiğim örnekler arasında Luftansa City, American Eagle, Qantas Link, Iberia Regional, Air Canada Express var (hepsini ayrı ayrı takip etmeye bayılıyoruım).
Bizim ülkede sanki tek bir havalimanı varmış gibi bayrak taşıyıcı olan Türk Hava Yolları’nın bir sürü uçuşu tek bir havalimanına yapılıyor ve regülasyon yine bu havalimanından sağlanıyor. Melih G. zamanının Ankara’sı gibi; o zaman da şehrin bir aksından diğerine gitmek için mutlaka Kızılay’dan aktarma yapmak zorunda kalırdık, şehrin çeperlerinde dönen toplu ulaşım yoktu çünkü.
Bu durum bir tek bana mı garip görünüyor? Çok spesifik bir başka örnek vermek gerekirse…
Londra’da bir sürü havalimanı var ve Thames’in yanıbaşında kurulu şehir havalimanından (LCY) BA1 koduyla New York’a, içi özel olarak tasarlanmış bir A318 ile transatlantik uçuşlar bile yapıldı (Meraklısına: BA1, 2003 yılında emekli olana kadar JFK’ya uçan Concord tarafından kullanılıyordu).
Uçak LCY’den tam dolu yakıtla kalkamadığından İrlanda Shannon’da (SNN) kısa bir mola veriyor ve yakıt alıyor; yolcular da o esnada Amerikan gümrüğünden geçiveriyordu; zira SNN, uzaktaki Amerikan gümrüklerinden birisini barındırıyor; diğeri de beni oldukça şaşırtan biçimde, Etihad’ın memleketi Abu Dhabi’deki Zayed’de (AUH).
Vaktin varsa LCY’nin destinasyonlarına ve Avrupa’nın diğer şehirlerine sağladığı bağlantılara göz at. Zürih’ten kalkıp Londra’nın göbeğine inen bir uçuş fikri bile tek başına oldukça heyecan verici.
Gerçekliğe dönmek gerekirse; yani Türkiye’ye (burada gözlerimi yukarı doğru deviriyorum)…
Anlayacağınız, şehir içine konumlanmayı başaran bir havalimanı, kent yaşamını hızlandıran ve verimliliği arttıran harika bir şey. Şahsen ben, (boğazına düşkün bir birey olarak) ADA’ya indikten 15 dakika sonra, en sevdiğim arkadaşımla karşılıklı kebapla dolu bir masanın kıyısında oturup kendimi kaybetmeyi hep çok sevdim ve zaman zaman da özlüyorum.
Yine uzaklaştım, farkındayım, ADA’ya dönüyorum…
Bir havalimanı açıldığında, onun çevresindeki ticaret de doğrudan etkilenir. Öncelikle havalimanının yakınlarında bir otel hizmete girer, havalimanına lojistik destek sağlayan şirketler oraya servis vermeye başlar, yer hizmetleri sağlayan firmalar gelir, ulaşım ağları havalimanına erişim sağlayacak şekilde planlanır, küçük işletmeler havalimanının içinde ve çevresinde bir ekosiste oluşurur.
Bir havalimanı kapandığındaysa bütün bunlar bir anda yok olur, püf. İnanmıyorsan ATA ve ADA’nın etrafında Google Maps ile biraz gezinti yap.
ATA tıpkı Sovyet döneminden kalma viranelere benzer bir şekilde şehrin tam ortasında kalmış bir hayalet ve ADA,sıcağın altında kendi halinde öylece bekliyor.
ADA’nın kritik durumda üstlendiği görevi uygulamalı olarak görmek: Kahramanmaraş Depremi
ADA’nın önemini ve işlevini sanırım uygulamalı olarak en iyi Kahramanmaraş depreminden sonra havalimanının kargo operasyonları için üs haline gelmesiyle uygulamalı olarak da gördük.
Amik Gölü’nü boşaltıp üzerine kurulan ve her yağmurda sular altında kalan Hatay Havalimanı’nın pistinin başına gelenlerden sonra ADA’ya dünyanın dört bir yanından her büyüklükten onlarca uçak indi; hemen hemen hepsini takip ettim, oradan biliyorum.
Şehir havalimanları, doğal afetlerde arama kurtarma ekiplerinin hızlı bir şekilde şehre sokulmasıda büyük bir avantaj sağlar. Genellikle şehir merkezinden uzakta, büyük alan kaplayan ve operasyonları şehir havalimanlarına göre daha ağır ilerleyen havalimanlarının kendi ve buralara ulaşım sağlayan yollar zarar gördüğünde, kent merkezindeki pistler hayati önem taşır.
Zira ADA’da depremden sonra tam da bu işlevi gördü; dünyanın dört bi yanından inen arama ekipleri bu havalimanından organize oldu ve deprem bölgesine intikal etti.
Bunun bir benzerini 2022 yılında İstanbul’u etkisi altına alan kar yağışında devlet görevlilerinin ATA’ya iniş haberleriyle, İstanbul’da uygulamalı olarak gördük. ISL kapandı ve daha korunaklı ve işler halde kalan ATA’ya inildi.
Peki ne yapıldı; bu havalimanlarını kapattık ve açıkça söylemek gerekirse, tahrif ederek kullanılmaz hale getirildi.
Bir de benim anlamadığım şey, halihazırda var olan ve işleyen bir altyapıyı sırf yakınlara bir yere başka bir tesis kurduk diye niye kapatıyoruz? Mesela neden turizmi / lojistiği geliştirip tüm havalimanlarını tam kapasite kullanmaya gayret etmiyoruz da sanki cebimizden yapmışız gibi birden, tek bir sözle işlevsizleştiriyoruz? Dünyanın başka neresinde var böyle bir işletme modeli?
Tarihte ATA ve ADA
Yeşilköy Havalimanı, 1912’de kuruldu ve ‘53’e kadar askeri havalimanıydı, ‘85’te Türkiye’nin en büyüğü olması nedeniyle Atatürk adını aldı. 2019’da açılan ISL’nin ardından tarifeli uçuşlar buradan alındı ve ATA’nın kapanışı, ulaşım, iş olanakları ve kent belleği açısından da önemli bir kayba neden oldu.
ADA ise ‘37’de kuruldu ve önemli bir tarım, ticaret ve sanayi bölgesi olan Çukurova’yı ülkenin geri kalanına bağlamak konusunda oldukça önemli bir yerdeydi. Adana şehir merkezine — neredeyse yürüme mesafesindeydi. Çukurova açılana kadar işlevini sürdürüne Şakirpaşa Havalimanı’nın kapanışı konusunda yerel halkın olduğu kadar havalimanını kullanan / kullanmış olan herkesin eleştirileri / tepkileri var.
Yeni bir havalimanı inşa etmek mi yoksa var olanı geliştirmek mi?
Yeni havalimanı yapıları daha geniş pistleri ve yüksek yolcu kapasiteleriyle göz doldursa da, konumları itibariyle erişilebilirlik, altyapı kullanımı ve kriz yönetimi açısından dezavantajlı durumda.
Elbette ki yeni ve modern havalimanlarımız olmalı, halihazırda işler durumda olan havalimanlarını kapatarak işlevsiz hale getirmek de büyük bir vizyonsuzluk. Bu ülke pek çok bağlamda afet riskiyle karşı karşıya ve işler halde tutulan şehir havalimanları acil durumlar hayati önem taşıyor.
…
Birilerini mutlu edeceğiz ve ceplerini dolduracağız diye ülke olarak bir ola ola bitemediğimiz şu günlerde, şehir havalimanlarını yalnızca konfor sunan ve hızlı birer uçuş kapısı değil, ekonomik yönden canlılık, şehirlere hızlı erişim ve toplumsal açıdan stratejik varlıklar olarak düşünmemiz önemli.
Tarihi önemi olan, coğrafi açıdan iyi konumlanmış ve çevresiyle olan etkileşimi oturmuş olan havalimanlarını kapatmak yerine fonksiyonlarını arttırarak yeniden değerlendirmemiz gerekiyor.
