Giysilerin üzerindeki logolar nereye gitti?

Giysiler, markaların kendilerini göstermek için harika birer araç.Tüketici beklentileri ve modada yaşanan değişimlere rağmen markalar çoğumuz için halen bir statü sembolü, bir ayraç hatta şekil, renk ve kalıplarla bütünleşmiş birer ikon.

Dünyada yaşanan değişimler ve yeni fikirlerin kendilerine daha fazla alan açmaya başlamasıyla birlikte, ’80’ler ve ’90’lar markalar, ürettikleri giysilerin üzerinde logolarını cesurca sergilemeye başladılar. Bahsi geçen bu yıllarda belli başlı markaları taşımak tüketicilerin gözünde bir statü sembolü haline gelmiş ve ürünlerin içinde birer arzu nesnesi haline gelenler bile vardı.

Herhangi bir anda, şehrin herhangi bir yerinde olan ayaklı billboardlarların üzerine reklam vermek, markalar için benzersiz bir fırsattı, hem de üstüne, para ödemek yerine onlardan para alıp. Diğer pazarlama faaliyetleriyle birlikte bu davranışlarla markalar, hem görsel olarak hem de kültürel bağlamda güçlü bir kimlik yaratma imkanı yakaladı.

Tüketiciler, belli başlı markaların ürünlerini satın alarak ve kullanarak belli bir sosyal sınıfa aidiyet hissediyor ve kullandıkları bu ürünlerin onlara, içinde yaşadıkları toplum içinde bir prestij sağladığına inanıyordu; insanlar da bunları birer nişan gibi taşıyordu.

Yapay olarak oluşturulan bu sosyal kabarcığın içinde var olma halini kanıtlayan şeyin en erişilebilir hali ise ürünlerin markalarıydı ve bu ürünlerin ikonik şekilleri ve hatta üzerlerindeki logolar işlevlerini başarıyla yerine getiriyordu.

Bir ürünü kullanırken bir zümreye ait hissetmek

Markaların tüketicilere hissettirmek istediği şey de tam olarak buydu: ait hissetmek ve bir sosyal grubun içinde olmak. Moda endüstrisi de bunu adeta körüklüyor ve markaların ürettiği ürünlerle bir zümreye ait olma durumunu sergileme arzusunun üstüne gidiliyordu.

Giysilerin üzerinde sergilenen büyük ve dikkat çekici logolarla ilgili 2000’li yıllarda dikkate değer bir değişim meydana geldi.

Minimalizm denilen yeni bir kavram ve sessiz lüks akımları moda sektörünü de etkilemeye başladı ve diğer akımların arasından sıyrılarak öne çıkmaya başladı. Moda daha yalın bir görünüme giderken giysilerin üzerindeki logolar da küçüldü ve yalnızca giysinin üzerindeki küçük bir detay olarak konumlandılar.

Giysilerin üzerine basılan dikkat çekici ve büyük logolar artık outtu ve giysilerin üzerinde dikkat çekici logoların yer alması samimiyetsizlik, hatta görgüsüzlük olarak kabul görüyordu.

Bunun en önemli nedeninin kullanıcıların satın aldıkları ürünlerle ilgili artık daha çok şeyi merak etmeleri olarak tanımlanabilir.

Çünkü günlük hayatlarının bir parçası olarak satın aldıkları bu ürünlerin nerede, hangi şartlar altında, hangi malzemeler kullanılarak ve nasıl imal edildiği gibi soruların yanıtları en az markanın sunduğu ayrıcalıklı ait olma ve sosyal statü kadar önemli bir hale geldi.

“Kaliteli ürün” algısını yönetmek

Buna insanların kişisel tarzlarını ve sahip oldukları kimlikleri markaların sembollerinden bağımsız ifade etme istekleri de katkı sağladı. Dolayısıyla markalar, giysilerin üzerinde logolarına olabildiğince büyük bir şekilde nasıl yer vereceklerini düşünmek yerine giysilerin kalitesine, hatta üretim tekniklerine ve işçiliklerine de odaklanmaları gerektiğini düşünmeye başladılar.

Bunlar tasarımların daha sade bir hale gelmesinin önünü açarken giysilerin işlevine odaklandı ve minimalizm kavramının yükselişiyle birlikte insanlar daha mütevazi görünürken de şık olabileceklerini keşfettiler.

Tasarımdaki bu sadeleşme anlayışı yalnızca geniş kitlelere hitap eden markaların tüketicilerini değil, kendini özellikli bir grubun içinde konumlandıran kişilere ürün tedarik eden butik markalarda da kendini gösterdi ve karşıdan bakıldığında insanların görgüsüz olarak tanımlanmasının önüne geçecek yepyeni pazarlama stratejilerinin gelişmesine imkan tanıdı.

Son yıllarda revaçta olan ve markaların insanların hayatlarındaki birer parça olması gibi mottolardan yola çıkarak geliştirilen yeni stratejiler, logoların artık giysilerin üzerinde bütünleşik, hemen göze çarpmayan ve daha estetik bir yaklaşımla sergilenmesinin yollarının bulunmasına neden oldu.

Marka pek çokları için artık bir sembolden çok daha fazlası. Giysilerin dokularına entegre edilen ya da ilk bakışta görünmeyen fakat dikkatli bakıldığında fark edilen belli belirsiz logolar hatta markaların kendilerine malettikleri şekiller hatta renkler artık modern marka iletişiminin başlıca unsurları arasında yer alıyor.

Üretimde yaşanan bu değişim aslında tüketicilerin üstlerinde taşıdıkları logolara karşı sahip oldukları bakış açısının da değiştiğinin iyi bir göstergesi.

Modada güncel yaklaşımlar

Bir çok alanda olduğu gibi, moda dünyasında da değişimler olur, dönüşümler yaşanır. Şu sıralar yaygın şekilde kabul gören yaklaşım ise incelikli bir görünüş ve sofistike bir kimlik arayışına yanıt vermek. 

Tüketiciler de artık üstlerinde markaların büyük ve gösterişli logolarını taşımak yerine daha kaliteli ve malzemelerden üretilmiş, uzun süre kullanabilecekleri kadar kaliteli ve hatta daha bilinçli tüketici toplumlarının talepleri arasında sayabileceğimiz ve üretimden kullanıma kadar, daha sürdürülebilir süreçlerden geçmiş ürünleri istiyor.

Çevre bilincindeki olumlu yöndeki iyileşme dahi giysilerin üzerindeki logoların geri planda kalmasına ve tasarım ile malzemeye odaklanmayı teşvik eden bir yönelim olarak tanımlanabilir.

Markaların giysilerin üzerine bastıkları logoların gösterişli bir statü sembolünden entegre tasarımların içinde hayatımızın bir parçası haline gelişi aslında uzun bir yolculuk.

Bunun değişimindeki temel neden ise tüketici davranışındaki değişiklikler ve moda algısının toplum üzerinde ne denli güçlü bir etkiye sahip olduğuyla doğrudan alakalı. Logoların giysilerin üzerinde varoluş biçimlerinin değişmesi yalnızca estetik tercihlerle alakalı değil aynı zamanda markanın tüketiciye kattığı değeri yeniden tanımlamasıyla da ilgili.

Benzer içerikler