Mercedes-Benz kurumsal iletişimini nasıl sürdürüyor?

Otomotiv pazarı dünyada çok büyük bir ekonomik güce ve öneme sahip ve üretim dünyanın farklı yerlerinde yapılıyor olsa da marka, pazarlama ve kurumsal iletişim küresel olarak hem bütüncül hem de özele odaklanan bir yaklaşım yakalamak zorunda.

Geçtiğimiz birkaç yıl öncesine kadar otomotiv pazarı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki belli başlı üreticilere odaklanmışken, elektrikli ve hibrit otomobillerin hayatımıza girişiyle birlikte Çin de kendinden söz ettirmeye başladı.

Artık pazarda var olmak isteyen markalar farklılaşmak, müşterilere rakiplerinin sunmadığı bir şeyler sunmak ve kurumsal iletişimlerini değişmekte olan jenerasyonun beklentilerine uygun şekilde güncellemek zorunda.

Mercedes-Benz markasını lüks ve teknoloji ile ilişkilendirmemizin temel sebebi de markanın tutarlı şekilde yürüttüğü iletişiminden kaynaklanıyor.  Bu iletişimin ise çeşitli hediyeliklerden, basın bültenlerinden, ücretsiz sürüş etkinliklerinden ve kısa seyahatleri kapsayan yüzeysel bir yaklaşımdan ibaret olmadığı konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz.

Yolda olma halini ilgilendiren inovasyonu ön planda tutmak

Mercedes-Benz gibi büyük bir markanın artık yalnızca otomotiv sektörünün bugününe iş yaptığını düşünmek ufkumuzun biraz dar olduğuna işaret eder.

Elektrikli ve kendi kendine giden araçların yaygınlaşmaya başlaması, otonom sürüş deneyimlerinin ve özellikle de yapay zekanın gelişmesiyle birlikte yükselen akıllı tasarımlar, markaları eğer gelecekte de var olmak istiyorlarsa  modern dünyaya farklı yollardan uyum sağlamasını zorunlu kılıyor.

Özellikle sürdürülebilirlikten ve çevre bilincinden bir çok şeyden daha çok fazla söz ettiğimiz şu günlerde, Mercedes-Benz’in elektrikli araçlar koınusunda da kendi sektörü içinde liderlik hedefinin olduğu açık.

Örneğin göreceli olarak yakın zamanda hayatımıza giren EQ serisi otomobillerin insanların hayatına girişi ile ilgili sürdürülen pazarlama faaliyetlerinde kullanılan çevre dostu ve lüks kavramlarının uzandığı nokta, geleneksel yakıtları kullanan araçları kullanmamızla yarattığımız çevresel etkiyi azaltmaya yönelik bir yaklaşıma doğru gidiyor.

Markanın odaklandığı bu nokta hayatlarının içinde hareket halinde olan insanlara hem hareket özgürlüğü sağlamayı hem de bunu yaparken çevre ile ilgili endişeler taşıyan insanlara çevreye zarar vermeden bu işi yapabileceklerini anlatmaları yönünden dikkat çekici.

Otomotiv sektöründe çok yönlü bir iletişim

Otomotiv  outdoor ve TV reklamlarına fazlaca sırtını dayamış bir sektördü ve jenerasyonla birlikte tüketime yönelik anlayışların da  değişmesi, insanların yer aldıkları mecraların farklılaşması hatta tüketicilerin satın aldıkları ürünlerden beklentilerinin değişimiyle işlek bir caddeye yeni bir otomobilin posterini asmak ya da televizyonlarda ünlü insanların oynadığı pahalı reklam filmleri çevirmek biraz sıkıcı görünüyor.

Epey uzun bir süredir Mercedes-Benz’i sosyal medya kanallarında oldukça aktif görüyorum ki bu da, markanın yeni jenerasyona ulaşmak için çok yönlü bir iletişimi benimsediğinin en büyük göstergesi.

Sosyal medyaya yönelik stratejilerin kısa ve uzun vadeli olarak planlandığı yakalanan etkileşimlerden ölçülebilir halde ve bu stratejinin içinde interaktif deneyimlerin yer alması markanın insanlara temas etmesini sağlayan önemli bir özellik.

Bu yaklaşım içinde yaşama dair pek çok farklı alanda içerik üreten kişiyle ortaklaşa markalı içerik üretmek önemli bir yer tutuyor. Bu sayede Mercedes-Benz yalnızca pürüzsüz bir otoyolda  son sürat giden lüks ve teknolojik bir otomobil değil, işi yemek pişirmek olan bir aşçının popüler bir pazardan yaptığı alışverişi yüklediği bir şehir otomobili, şehrin dar sokaklarında ekmek dağıtan bir fırıncının ticari aracı, genç yetişkin bir mühendisin ailesiyle birlikte çıktığı hafta sonu tatilinde kullandığı orta büyüklükte bir sedan olarak görünüyor ve aslında böyle görünmekteki tek amacı markanın günlük yaşamımızın bir parçası olduğunu göstermek.

Günümüzde bir otomobil satın almak yalnızca bir araç edinme süreci değil, trafikte geçirdiğimiz zamanın çokluğundan içinde bulunduğumuz çevrenin gereklerine bağlı olarak bir yaşam tarzı ifadesi hatta marka bağlılığı ile bağlantılı. Bu nedenle pek çoğumuzun aylık / yıllık elde ettiği gelire kıyasla epey yüksek kaçan bir otomobili almadan önce mümkün olduğu kadar çok deneyime sahip olmayı istemek / ve bunu oturduğumuz yerden yapmayı başarmak, kaçınılmaz bir tüketici davranışı.

Mercedes-Benz’in satış öncesinde sunduğu sürüş etkinlikleri hatta VR / AR teknolojileriyle güçlendirilmiş  interaktif deneyimler tüketicilere ürünleri tanımak için sunulan yerinde bir seçenek.  Böylece tüketicinin gözünde  markanın kendisine değer verdiği izlenimi ve marka ile olan bağlantılar güçlendirilmektedir.

İletişim ve marka sadakati arasındaki bağ

Mercedes-Benz, ürünleri vasıtasıyla güven oluşturmuş ve marka sadakatini yakalamış bir marka ve bunun kolay bir şekilde inşa edilmediğini gözardı etmemek gerekli. 

Prestij ve kalite algısı üzerine yapılan yatırımlar markanın en değerli varlıkları. Bu varlıkları sürdürmek ve değerini de arttırmanın en önemli yollarından birisi doğru iletişim taktiklerini kullanarak marka değerini, markanın vizyonunu ve misyonunu olması gerektiği gibi ileterek tüketiciye güven vermek.

İster sıfır kilometre olsun ister ikinci el, müşteri bir Mercedes-Benz aldığında  yalnızca yüksek kaliteli, iyi donanım özelliklerine sahip ve güvenilir bir otomobil almakla kalmaz, aynı zamanda bir statü ile prestijli bir görünümü de satın almış olur.

Marka ile tüketici arasındaki ilişkinin kurulma şekli  yalnızca ürün satmakla değildir, bu bağın korunması ve hatta güçlendirilerek müşterinin sonraki tüketim tercihini de yine aynı marka üzerinden devam ettirmesi üzerine kafa yorulması gerekir. Bu Mercedes-Benz’in başarıyla sürdürdüğü bir başka iletişim faaliyeti.

Satış sonrası hizmetler, ürünlerle ilgili bakım süreçleri, ürünleri garantilerini yönetmek ve bunların tümünü birbirine bağlayan iyi bir müşteri hizmetleri deneyimi markanın müşterileriyle kurduğu en önemli bağ.

İletişim kanallarını çoğaltmak ve berrak bir kurumsal sese sahip olmak

Yalnızca otomotiv sektöründe değil, hangi işte olursa olsun, içinde yaşadığımız rekabetçi ortamda iyi tanımlanmış ve planlanmış bir iletişim stratejisi bir lüks olarak görülmemeli, bu bir zorunluluk.

Etkili bir marka stratejisi geliştirmek müşterilerinize aranızda bağ kurmaya yarar  ve halihazırda kurduğunuz bağları güçlendirmenizi sağlar, sizi benzer işler yaptığınız rakiplerinizin arasında farklılaştırır. Mercedes-Benz’in iletişim stratejisi de bu bağlamda yalnızca araçları iyi görsellerle tanımaktan, teknik özelliklerini sunmaktan ya da bunları showroomlarda pazarlamaya çalışmaktan ibaret değil.

Tasarım felsefesi ve hikayesi ile bütünleşmiş teknolojik gelişmeler ve inovasyon, sürdürülebilirlik, çevre ile olan etkileşimler ve müşteri memnuniyeti gibi kavramlar bütüncül ve çok yönlü bir iletişim biçiminin yalnızca sayabileceğimiz birkaç başlığı. Bu sayede artık Mercedes-Benz dediğimizde yalnızca bir otomobil markası değil de bir yaşam tarzından, iyi bir yolculuk deneyiminden hatta değerli bir yol arkadaşından bahsediyor oluyoruz.

Mercedes-Benz’in kurumsal iletişim stratejisinin getirdiği başarı, marka değerinin güçlenmesine, artan müşteri sadakatine ve satış performansının artışıyla açıkça görülüyor.

Rekabetçi bir pazarda iyi bir iletişim stratejisi sayesinde marka, geleneksel lüks otomobil alıcılarından genç ve teknoloji meraklısı tüketicilere kadar geniş bir kitleyle hitap etmeyi başarıyor, prestijli markayı geleceğe yönelik tutarlı ve gerçekleştirilebilir bir vizyonla dengeliyor.

İletişim stratejileriniz benzer işler yapan diğer markalar arasında sizin markanızı farklılaştıran önemli bir güçtür. İletişim, müşterilerinizle olan etkileşiminizi güçlendirir, güven oluşturur ve müşteri iletişimini kuvvetlendirir; güven uyandıran bir marka pazardaki pozisyonunu güçlendirir.

*** Marka ve pazarlama fikri vermek için hazırlanan bu içerik reklam ve işbirliği içermez.

Benzer içerikler