Neden bu kadar fazla retro tasarımlı otomobil var?

Tüketicilerin otomotiv dünyasından beklentisi büyük. Otomobiller onları kullananların gözünde değerli ve çok özel bir yerde. Dolayısıyla teknolojiyle fazla etkileşim içinde. Bu nedenle katma değeri yüksek ürünleri ortaya çıkarırken flashbacklerden fazlaca yararlanan bir endüstri.

Öte yandan devamlı olarak yenilenme, hem tasarım hem işlevsellik yönünden devamlı var olanın üstüne yeni şeyler koyma beklentisi ve bunu en az maliyetle yapmayı başarma…

Otomotiv, teknolojiyle içli dışlı bir endüstri. Dolayısıyla katma değeri yüksek ürünleri ortaya çıkarırken flashbacklerden fazlaca yararlanan bir sektör.

Bu durum, otomotiv sektörüne geçmişte iyi iş yapmış modellere gözden geçirip yeniden piyasaya sürmek kadar, bu modellerin güncel teknoloji ve tasarım trendleriyle harmanlanıp yeniden piyasaya sürülmesi gibi konfor alanları sunuyor.

Araba üreticilerinin her biri devrinde bir ikon olmuş bu otomobilleri yeniden piyasaya sürmeleri yalnızca geçmişe duydukları özlemle alakalı değil. Bu modelleri yeniden yola çıkarmak marka sadakatini güçlendirmek, tüketicilerle duygusal bağ kurmak  ve markanın kendi tarihine duyduğu saygıyı göstermesiyle ilgili kapsamlı ve çok yönlü bir yaklaşıma somut birer örnek.

Otomobil tasarımında retro öğeler taşıyan ürünlere yönelmenin ardındaki nedenler bütünüyle estetik değil, aynı zamanda markaya bir anlatı ve hikaye kazandırmak.

En yaygın retro tasarımlı otomobiller olan Mini Cooper, Fiat 500, Ford Mustang ve VW Bettle gibi ikonik otomobil modellerinin yıllar sonra, yeni formlarıyla ve farklı varyeteleriyle yeniden doğuşu, sırf birilerinin çıkıp bu arabaları yeniden üretelim dediği için gerçekleşmedi.

Bu otomobilleri yeniden üretmek, yalnızca kullanıcıların hafızalarında yer etmiş duyguları günyüzüne çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda markanın güncellenen hedef kitlesinin de dikkatini çekerek markanın geçmişini ve hikayesini, bu yeni kitleye anlatmaya aracılık ettiler. Yani bir çeşit köprü vazifesi gördüler. Farkındalığın yeni satışlara dönüştüğünden bahsetmeye sanırım gerek yok.

Köprü oluşturmak: Bir otomobil bir kullanıcı için neyi ifade eder?

Bir otomobilin birden fazla tüketici kategorisine hitap etmesinin yolu yalnızca motor gücünden, ne kadar aerodinamik bir yapıya sahip olduğundan, parlak kırmızı renginden ya da çelik jantlarından geçmiyor.

Küçük bir Fiat 500’e dört kişi sığarak tatile çıkan, harçlıklarından biriktirerek aldığı ilk Mustang ile gençliğini yaşayan ya da James Bond filmlerinde koşturan bir Mini Cooper’ı izleyen biri için arabalar biraz da zihinde kalan bir imaj, kalpteki bir iz. Dolayısıyla çocukluk ve ilk gençlikteki arabalar yalnızca sağa sola giderken kullanılan basit taşıma araçları değil, aynı zamanda birer anı taşıyıcısı. Markaların eskide kalmış modelleri yeniden piyasaya çıkarması nostaljik bir esintiyi yakalamakla ilgili değil, marka sadakatini güçlendirmekle bağlantılı bir pazarlama stratejisi.

Yeni müşterileri kazanmanın epey maliyetli olduğu konusunda sanırım hemfikiriz ve bunun yanında, halihazırda var olan eski kullanıcıların markaya olan bağlarını güçlendirmek uzun vadeli bir birlikteliğin altın anahtarlarından biri retro tasarım olabilir.

Retro tasarımlı ürünler, yeni müşteri edinmekle zaten müşteri olanlar arasında bir köprü kurmayı sağlar. Bazıları geçmişte kullandığı bir otomobilin modern formunu satın alarak yeniden sürmeyi isterken daha genç kesimden bir kullanıcı, babasında ya da dedesinde gördüğü bir otomobili kendi de sürmek isteyebilir.

Marka tarihine bir yolculuğa çıkmak ve hikayeye ortak olmak

Günümüz şartlarında piyasada olmayı başaran hemen hemen her markanın artık özgün bir tarihçesi var. Bu zaman çizelgesinde efsane olmuş ikonik modeller, satış başarıları ve devrim niteliği taşıyan tasarım öğeleri yer alıyor.

Retro bir ürün ise, markanın kendi tarihini genç jenerasyona aktarmak için kullandığı güçlü ve cesur bir araç olarak işlev görebilir, markanın yer aldığı kategori ve pazardaki önemli kilometre taşlarının yeniden hatırlanmasını sağlar.

Benzer içerikler